31 Aralık 2012 Pazartesi

Chokellalı Kek

 Bir yılı daha yolcu edip, yeni yıla merhaba derken geri dönüp baktığım da acısıyla, tatlısıyla geçen bu yılın beni anda yaşamak için daha kararlı yaptığını söyleyebilirim. Yaşam da her şeyin olacağını biliyorum, olaylar olduğunda soruna değil çözüme odaklanmak için daha çok çaba sarf etmeyi, kötüden önce iyiyi görmeyi, her şerde de bir hayır olduğunu bilmeyi ve benimle yaşayanların hayatlarına zorluk değil ışıltı ve hoşluk yaratmanın gerektiğini daha iyi öğrendiğimi söylemek istiyorum.

Diliyorum ki bu gelen yıl hepimize sağlık, sevgi, neşe, huzur, bereket ve ülkeme de barış ve mutluluk getirsin.

Tarifini sevgili ıhlamurcum dan aldığım chokellalı kek tarifini sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu güzel tarif için arkadaşıma teşekkür ederim.  

Malzemeler
  • 3 adet yumurta
  • 1 paket çikolatalı toz puding
  • 200 gr. chokella
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 su bardağı kepekli un(Ben yarı yarıya kullandım)
  • Bir tutam sevgi 
Yapılışı
  • Yumurtaları 3 - 4 dakika çırpın.
  • İçine toz puding ekleyin ve çırpın.
  • Chokellayı ekleyin çırpın.
  • Elenmiş un ve kabartma tozunu ekleyerek çırpın.
  • Karışım yağlanmış un ya da şeker serpilmiş kek kalıbına aktarın ve  masa üzerinde bir kaç kere hafif hafif vurun havası çıksın.
  • Önceden ısıtılmış fırında pişirin.
  • Kürdanı ortasına batırın, kürdan temiz çıkıyorsa pişmiş demektir.
  • Afiyet olsun.

27 Aralık 2012 Perşembe

Mayalı Çörek

Bir yıl daha bitmek üzere, her taraf yeniden ışıl ışıl.Yılbaşı yaklaşırken etraftaki ışıltıyı seviyorum, içimde çocuksu bir mutluluk yaratıyor her şeye rağmen.
Ankara bahardan kalma günler yaşıyor. Güneş ışığıyla uyanıyoruz hava soğuk bile değil. Akşama doğru bir sis bulutuyla kaplanıyor her yer. Bütün gece uyanıp uyanıp baktım. Göz gözü görmeyecek kadar sis vardı. Sabah yeniden her yer pırıl pırıl. Tabii gece yarısı kuzumun Kastamonu' dan gelmiş olması da benim  dünyamı pırıltılı hale getirdi. Dilerim tüm arkadaşlarımın da uzakta olan çocukları yılbaşı için evlerine mutluluk ve neşe katmak için gelmişlerdir.
Blogların iyilik meleği, her ihtiyacı olanın yanında yer alan sevgili arkadaşım 
Deryaylalezzetler den aldığım mayalı çörek tarifini sizlerle paylaşmak istiyorum.Biz o kadar çok sevdik ki. Arkadaşıma paylaşım için çok teşekkür ediyorum. Daha sonra da kuzumla ilgilenmek için izin istiyorum.

Malzemeler:
  • 1/2 paket yaşmaya (ben 1 adet toz maya kullandım)
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 1 tatlı kaşığı toz şeker
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 1 adet yumurta (sarısını üzeri için ayırın)
  • 3,5 su bardağı un 
İçine
  • Beyaz peynir
  • Maydanoz
Üzerine
  • Susam ya da çörek otu
Yapılışı
  • Ilık süt, tuz, şeker, sıvıyağı ve yumurta akını yoğurma kabına alın ve iyice harmanlayın.
  • Elenmiş un, kabartma tozunu yavaş yavaş ekleyerek yoğurun.
  • Üzerini kapatın ve en az yarım saat mayalanmaya bırakın.
  • Hamuru yeniden yoğurun, havasını çıkarın ve hamurdan büyük parçalar alın  ve dikdörtgen şeklinde açın.
  • Uzun kenarına peynirli karışımı koyun ve rulo şeklinde sarın.
  • Uzun ruloları istediğiniz büyüklükte kesin.
  • Tepsiye yağlı kağıt serin ve dilimlenmiş ruloları tepsiye dizin.
  • 15 dakika tepside mayalanması için bekleyin ve yumurta sarısını sürün. Arzunuza göre susam ya da çörek otu serpin.
  • Önceden ısıtılmış fırında pişirin.
  • Afiyet olsun.

24 Aralık 2012 Pazartesi

Dereotlu,Naneli, Peynirli Börek

Bir zamanlar bir kralın aklına şöyle bir düşünce geldi:
"Eğer bir işe ne zaman başlayacağımı; kimi dinleyeceğimi ve yapmam gereken en önemli şeyin ne olduğunu bilseydim, girdiğim her işi başarırdım."
Aklına böyle bir fikir düşünce, krallığın dört bir yanına, kim kendisine her iş için en uygun vakti, bu iş için en gerekli kişinin kim olduğunu ve yapılması gereken en önemli şeyin ne olduğunu öğretirse ona büyük bir mükafat vereceğini ilan etti.
Bilgeler kralın huzurunda toplandı, fakat sorulara verdikleri cevaplar birbirinden tamamen farklı çıktı.
İlk soruya cevap olarak; kimileri her hareketin doğru vaktini bilmek için önceden günlerin, ayların, yılların yer aldığı bir takvim hazırlamak ve sıkı sıkıya buna uyarak yaşamak gerektiğini söylediler.

"ancak böylece" dediler "her şey tam zamanında yapılabilir". Diğerleri ise her hareketin doğru vaktine önceden karar verilemeyeceğini, kişinin kendisini boş eğlencelere kaptırmayıp, hep daha önce olmuş olayları izleyerek en lüzumlusunu yapabileceğini iddia ettiler. Bu defa başka bilginler de kral neler olup bittiğine ne kadar ederse etsin, tek bir kişinin her hareket için en uygun vakte karar vermesinin imkansız olduğunu; kralın, her şeyin en uygun vaktini tespitte ona yardım edecek bir bilge kişiler konseyi kurması gerektiğini söylediler. Fakat bu defa da başka bilginler; "Bir konseyin önünde beklemesi imkansız bazı şeyler vardır, bu işlerin yapılıp yapılmayacağına ancak tek bir kişi anında karar verebilir" dediler. "Buna karar vermek içinse neler olacağını önceden bilmek gerekir. Neler olacağını önceden bilenler de yalnızca sihirbazlardır. Dolayısıyla her hareketin doğru vaktini bilmek isteyen, sihirbazlara danışmalıdır.
İkinci soruya da aynı şekilde türlü türlü cevaplar geldi. Kralın en fazla ihtiyaç duyduğu, en gerekli kişiler bazılarına göre danışmanlar; bazılarına göre papazlar; bir kısmına göre hekimler; daha başka bir kısmına göre ise savaşçılardı.
Üçüncü soruya, yani en önemli işin ne olduğu konusuna gelince; bazıları dünyadaki en önemli şeyin bilim olduğunu söyledi. Bir kısmı savaşta ustalaşmak; daha başkaları da dinî ibadet dediler.
Bütün cevaplar birbirinden farklı çıkınca, kral bunların hiçbirisini kabul etmeyip hiç kimseye de ödül vermedi. Ama halâ doğru cevapları aradığı için, bilgeliğiyle ünlü bir münzeviye danışmaya karar verdi.
Münzevi, hiç ayrılmadığı bir ağaç kovuğunda yaşar,yanına sade halktan başkasını kabul etmezdi. Bu yüzden kral üstüne sade elbiseler giyerek kendisini halktan biri gibi göstermeye çalıştı ve yola düştü. Münzevinin kovuğuna yaklaştıklarında atından indi ve muhafızını da geride bırakıp yola devam etti.
Kral yaklaşırken münzevi kovuğunun önüne çiçek tarhları kazıyordu. Kralı gördü, selamlayıp kazmaya devam etti. Münzevi mecalsiz ve zayıf birisiydi; küreğini toprağa her sokuşunda bir parçacık toprak çıkarıyor, soluk soluğa kalıyordu.
Kral yanına gelip şöyle dedi.
"Ey bilge münzevi, size üç sorunun cevabını sormak için geldim.
Doğru şeyi doğru zamanda yapmayı nasıl öğrenebilirim?
En fazla muhtaç olduğum, dolayısıyla diğerlerinden fazla ilgi göstermem gereken insanlar kimdir?
En önemli ve her şeyden önce kendimi vereceğim işler nelerdir?"
Münzevi kralı dinledi, ama cevap vermedi. Avuçlarına tükürüp kazmaya devam etti.
"Yoruldunuz" dedi kral, " Küreği bana verin de biraz dinlenin."
Münzevi, "Sağ olun" diyerek küreği krala verip yere oturdu.
Kral iki tarh kazdıktan sonra durup sorularını tekrarladı. Münzevi yine cevap vermedi; bu defa ayağa kalktı, elini küreğe uzattı ve şöyle dedi:
"Biraz dinlenin; bir parça da ben çalışayım."
Fakat kral küreği ona vermeyip kazmaya devam etti. Bir saat geçti, bir saat daha. Güneş, ağaçların ardından batmaya başladı;sonunda kral küreği toprağa saplayıp şöyle dedi: "Ey bilge kişi, senin yanına sorularıma bir cevap bulmak için geldim. Eğer cevap vermeyeceksen, söyle de evime gideyim".
Münzevi, "Buraya koşarak birisi geliyor" dedi, "bakalım kim?"
Kral arkasına döndüğünde bir adamın koşarak kendilerine doğru geldiğini gördü. Adamın karnına bastırdığı ellerinin altından kan sızıyordu. Kralın yanına ulaşınca, kendinden geçercesine inledi, sonra da bayılıp yere düştü. Kral ve münzevi, hemen adamın üstündeki elbiseleri çıkardılar. Karnında büyük bir yara vardı. Kral yarayı elinden geldiğince yıkadı, mendiliyle ve münzevinin havlusuyla sardı. En sonunda kan durdu, adam kendisine gelince içecek bir şey istedi. Kral dereden taze su getirip ona verdi. Bu arada akşam olmuş hava soğumuştu. Kral, münzevinin de yardımıyla yaralı adamı kovuğa taşıyarak yatağa yatırdı. Yatağa uzanan adam gözlerini kapatıp derin bir uykuya daldı. Kral, koşuşturmadan ve yapmış olduğu işlerden öylesine yorulmuştu ki eşiğe çöktü ve uyuyakaldı; kısa yaz gecesi boyunca deliksiz bir uyku çekti. Sabah uyanınca nerede olduğunu, yatakta uzanmış ve canlı gözlerle dikkatle kendisine bakan yabancının kim olduğunu uzun süre hatırlayamadı.
Kralın uyandığını ve kendisine baktığını gören adam;
"Beni affedin" dedi, zayıf bir sesle.
Kral, "Sizi tanımıyorum, üstelik affedilecek bir şey yapmadınız ki" dedi.
"Siz beni tanımıyorsunuz, ama ben sizi tanıyorum" dedi adam.
"Ben, kardeşimi astırdığınız ve mallarını elinden aldığınız için sizden öç almaya yemin etmiş bir düşmanınızım. Tek başınıza münzeviyi görmeye gittiğinizi öğrendim ve dönerken yolda sizi öldürmeye karar verdim. Ama akşam olduğu halde dönmediniz. Ben de sizi arayıp bulmak için pusuya yattığım yerden çıkınca muhafızlarınıza rastladım, beni tanıyıp yaraladılar. Onlardan kaçtım, fakat yaramdan çok kan akıyordu. Yaramı sarmasaydınız kan kaybından ölürdüm. Ben sizi öldürmek istedim, siz ise hayatımı kurtardınız. Eğer yaşarsam şimdiden sonra en sadık köleniz olup size hizmet edeceğim ve oğullarıma da aynı şeyi emredeceğim. Affedin beni."
Kral, düşmanıyla bu denli kolay barıştığı ve onun dostluğunu kazandığı için çok mutlu oldu; onu affetmekle kalmayıp uşaklarını ve kendi doktorunu gönderip onun tedavisini yaptıracağını söyledi, ayrıca mallarını iade edeceğine de söz verdi.
Yaralı adamla vedalaşan kral, kapının önüne çıkıp münzeviyi aradı. Gitmeden önce, sormuş olduğu sorulara cevap vermesini bir kez daha rica etmek istiyordu. Münzevi dışarıda, bir gün önce kazmış oldukları tarhlara çiçek tohumlarını ekiyordu.
Kral ona yaklaştı ve şöyle dedi:
"Sorularıma cevap vermeniz için size son defa yalvarıyorum!"
yorgun dizlerinin üstünde çömelmeye devam eden münzevi, gözlerini kaldırıp krala baktı ve, "Cevabınızı aldınız" dedi.
"Nasıl aldım? Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu kral.
"Anlayamıyorsunuz" diye cevapladı münzevi.
"Dün eğer benim dermansızlığıma acımayıp şu tarhları kazmasaydınız, gidecek ve şu adamın saldırısına uğrayacaktınız ve yanımda kalmadığınıza pişman olacaktınız. Yani en önemli vakit, tarhları kazdığınız vakitti; en önemli kişi bendim ve en önemli işiniz bana iyilik yapmaktı.
Daha sonra bu adam yanımıza koşarak geldiğinde, en önemli vakit onunla ilgilendiğiniz vakitti, çünkü eğer onun yaralarını sarmasaydınız, sizinle barışmadan ölecekti. Dolayısıyla en önemli kişi oydu, en önemli iş de onun için yaptıklarınızdı."
"Bundan sonra şu gerçeği unutmayın:
Tek önemli vakit vardır, içinde bulunduğunuz an. O an en önemli vakittir, çünkü sadece o zaman elimizden bir şey gelebilir.
En önemli kişi, kiminle beraberseniz odur, zira hiç kimse bir başkasıyla bir daha görüşüp görüşmeyeceğini bilemez;
ve en önemli iş iyilik yapmaktır, çünkü insanın bu dünyaya gönderilmesinin tek sebebi budur."       
Tolstoy - İnsan Ne İle Yaşar?

Yeni bir haftaya merhaba derken, mayaların dediklerinin nasıl da yanlış anlaşıldığını hep beraber görmüş olmanın mutluluğu içerisindeyim.
Dereotlu, naneli, peynirli börek tarifini sizlerle paylaşmak istiyorum.
 
Malzemeler
  • 4 – 5 adet yufka
Sosu
  • 2 adet yumurta
  • 1 su bardağı süt
  • ½ su bardağı sıvıyağ
Arasına
  • Dereotu(ince kıyılmış)
  • Taze nane(İnce kıyılmış
  • Peynir
  • Kırmızıbiber
  • Karabiber
  • Bir tutam sevgi
Yapılışı
  • Yufkanın arasına sürmek için,yumurta, sıvıyağ ve sütü iyice çırpın.
  • Peyniri ezin. Dereotu ve naneyi ince kıyın.
  • Karabiber, kırmızıbiberi de ekleyin ve hepsini harmanlayın.
  • Yağlanmış tepsiye birinci yufkayı dışarı sarkacak şekilde yayın.
  • Aralarına fırça yardımı ile karışımı sürün.
  • İkinci yufkayı büzdürerek ya da parçalara ayırarak yayın. Karışımdan fırça yardımıyla her tarafına sürün.
  • Peynirli karışımı her tarafına gelecek şekilde serpin.
  • 3. ve 4. yufkaya da aynı işlemleri yapın.
  • Dışarıda bıraktığımız yufkaları iç kısma alarak kalan sosu her tarafına sürün.
  • Biraz dinlendirin. (Bir gece önce yapıp buzdolabında da bekletebilirsiniz)
  • Önceden ısıtılmış fırında üzeri kızarana kadar pişirin.
  • Afiyet olsun.

20 Aralık 2012 Perşembe

Sodalı Poğaça

Bugünlerde merak ettiğim bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Severek birbirimize yorum yazdığımız arkadaşlarımdan bazıları bir müddet sonra neden bundan vaz geçiyorlar. Ben bir kaç kere gittiğim halde geri dönmedikleri için ısrar etmeye utanıyorum.Bunu kendim çözemedim.Elbette kimseye rahatsızlık vermek istemem, ısrar da edemem. Sadece söylemek istedim.
Bir de aylardır blogunda yazı yazmayan arkadaşlar var. Onları çok merak ediyorum. Onlar için tasalanıyorum. Lütfen en azından sorunları olup, olmadığını bildirirlerse çok sevinirim. Kendi akrabalarım gibi onları özlüyor ve merak ediyorum. Dilerim hepsi biraz dinlenmek için yazmamışlardır.
Tarifini çok sevdiğim ve izlemekten mutluluk duyduğum blog arkadaşım hayatcafe den aldığım sodalı poğaçayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Malzemeler
  • 1 su bardağı ılık süt
  • 1 su bardağı sıvıyağ
  • 1 adet maden suyu
  • 1 paket yaş maya (ben  1 paket toz maya koydum)
  • 2 yemek kaşığı toz şeker
  • 1 tatlı kaşığı tuz
  • 7 su bardağı un
  • Bir tutam sevgi
İçine
  • Peynir
  •  Maydanoz
Üzerine
  • Yumurta sarısı
  • Susam
Yapılışı
  • Ilık sütü, toz şekeri, mayayı, sıvı yağını ,maden suyu nu yoğurma kabına alın ve hepsini harmanlayın.
  • Elenmiş un ve tuzu da ekleyerek yoğurun.
  • Hamurun üzerini örtüyle kapatın ve sıcak mutfakta en az iki saat mayalanması için bekletin.
  • Mayalanan hamuru yeniden yoğurun ve ceviz büyüklüğünde ya da daha büyük parçalar koparın, elinizle bastırarak yuvarlak açın , ortasına peynirli karışımı   koyun, D şeklinde kapatın.
  • Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizin. Biraz da tepside mayalanması için bekleyin.
  • Üzerine yumurta sarısı sürün.
  • Önceden ısıtılmış fırında pişirin.
  • Afiyet olsun.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Kremşantili Kurabiye

"15 yıl kadar önceydi. Tommy 'yı ilk o gün görmüştüm. İnancın Tarihi dersimin öğrencilerinden biriydi. Uzun saçlı, değişik bir gençti. Sınıfta benimle en çok tartışan öğrenci oldu. Tanrı 'ya kayıtsız şartsız inanmayı kabullenmiyordu..
Mezun olurken bana, imalı imalı "Günün birinde Tanrı 'yı bulacağıma inanıyor musun, hocam ?" dedi..
"Hayır" dedim, yumuşakça..
"Yaa.." dedi.. "Oysa senin bu derste Tanrı 'yı pazarladığını sanıyordum hocam.."
Kapıdan çıkıp gitmek üzereyken arkasından seslendim : "Tanrı 'yı bulabileceğini düşünmüyorum. Ama o seni mutlak bulacak, bir gün, eminim." Tommy omzunu silkip yürüdü.
Mezuniyetten sonra izini kaybetmiştim ki, acı haberi kendisi getirdi bana.. Ölümcül kansere yakalanmıştı. Odama girdiğinde zayıflamış, çökmüştü. Kemoterapi, o uzun saçlarını dökmüştü. Ama gözleri hala pırıl pırıldı. "Birkaç haftalık ömrüm kalmış hocam" dedi. "Sana bir şey sorabilir miyim?" dedim.. "Tabii" dedi.. "Ne sormak istiyorsun?..".
"Sadece 24 yaşında olmak ve ölmekte olduğunu bilmek nasıl bir şey?.."
"Daha kötüsü olabilirdi. 50 yasında olmak, kafayı çekmek, hep değişik kadınlarla birlikte olmak ve müthiş paralar kazanmayı yasamak sanmak gibi.."
Sonra niye geldiğini anlattı..
"Okulun son günü size Tanrı 'yı bulup bulamayacağımı sormuş, "Hayır" yanıtı alınca şaşırmıştım. Sonra "Ama o seni bulur" dediniz.. işte bunu çok düşündüm. Doktorlar ciğerimden parça alıp kötü huylu olduğunu söyleyince, Tanrı 'yı aramayı ciddiye aldım birden. Habis ur diğer hayati organlarıma yayılmaya başlayınca sabahlara kadar dualar etmeye başladım. Hiçbir şey olmadı.. Bir sabah uyandığımda, ilahi bir mesaj alma yolundaki umutsuz çabalarımdan vazgeçiverdim, aniden. Ömrümün geri kalan vaktini, Tanrı, ölümden sonra hayat falan gibi şeylerle geçirmeyecektim. Daha önemli şeyler yapma kararı aldım. O zaman gene sizi düşündüm.. 'En büyük mutsuzluk sevgisiz bir hayat sürmektir. Bundan daha kötüsü de bu dünyadan, sevdiklerine 'Seni seviyorum' diyemeden gitmektir' demiştiniz. Son günlerimi bu eksiği gidermekle harcayacaktım işte.. En zorundan başladım. Babamdan.."
Oğlu yanına geldiğinde babası gazete okuyormuş.. "Baba seninle konuşmam lazım" demiş, Tommy.."Peki konuş oğlum.."
"Yani çok önemli bir şey.."Babası gazeteyi 10 santim aşağı indirmiş o zaman..
"Neymiş o bakalım?.." "Baba, seni seviyorum. Bunu bilmeni istedim.."
Tommy gülümsedi, arkasını anlatırken.. Babasının elinden yere düşmüş gazete.. Hayatında hiç yapmadığı iki şeyi yapmış.. Tommy'ye sarılmış ve ağlamış. Sabaha kadar konuşmuşlar.. Babası ertesi sabah işe gitmek zorunda olduğu halde.. "Annem ve kardeşimle daha kolay oldu" diye devam etti Tommy..
"Onlar da bana sarılıp ağladılar. Yıllardır bana söylemedikleri, söyleyemedikleri şeyleri anlattılar.. Bütün bunları yapmak için bu kadar geç kalmış olmama üzüldüm sadece.. Çünkü, bana aslında çok daha yakın olması gereken insanlara, ölümüm gölgesi üzerime düşünce kalbimi açıyordum."
Nefes aldı Tommy..
"Bir gün baktım.. Tanrı orada hemen yanı başımda duruyor. Ona yalvardığım zaman bana gelmemişti. Onun kendi programı vardı. Kendi bildiği gibi yapıyordu.. Gerçek olan şu ki, haklıydın.. Ben onu aramaktan vazgeçtiğim halde, gelmiş beni bulmuştu." "Tommy" dedim, "Sandığından çok önemli şeyler söylüyorsun, tüm insanlığa.. Sen, Tanrı 'yı bulmanın en emin yolunu anlatıyorsun. Onu sadece kendine ayırmak, sadece ihtiyaç duyunca aramak işe yaramaz.. Ama hayatini sevgiye açarsan o gelir seni bulur.. Bunu anlatıyorsun farkında misin ?."
......
Evet...
İnsanlara, sevdiklerinize "Seni seviyorum" demek için, ölümü beklemenize gerek yok.. şimdi, hemen şimdi başlayabilirsiniz.. Başlayın ki, hayatiniz güzelleşsin, zenginleşsin.. Hem şimdi başlamazsanız, belki de hiç söyleme şansınız olmayabilir.. "

Dilerim sevmek ve sevilmek için geç kalmayız.
Tarifini hünerli bayanlar dan aldığım krem şantili kurabiyeyi paylaşmak istiyorum. Bu lezzetli kurabiyeler tüm bloglar tarafından paylaşılıp, sevildiğini biliyorum, benim arşivimde de olmalı diye

Malzemeler
Sade
  • 2 Paket (1 Kutu) Sade Krem Şanti
  • 1 Su Bardağı (200 ml.) Sıvı Yağ (fındık yağı kullandım)
  • 2 Su Bardağı Un
  • 1 Su Bardağı (ince kırılmış) Fındık
  • Pudra Şekeri (üzerine serpmek için)
  • Bir tutam sevgi
Kakaolu
  • 2 Paket (1 Kutu) Kakaolu Krem Şanti
  • 1 Su Bardağı (200 ml.) Sıvı Yağ (fındık yağı kullandım)
  • 2 Su Bardağı Un
  • 1 Su Bardağı (iri kırılmış) Ceviz
  • ½ Su Bardağı Damla Çikolata
  • ½ Çay Kaşığı Türk Kahvesi
  • Bir tutam sevgi
Yapılışı
  • Toz halindeki kremşantileri yoğurma kabına alın.
  • Üzerine sıvıyağı ,kahveyi ekleyin ve çırpma teli çırparak ile harmanlayın
  • Elenmiş unu ekleyin ve hamur toparlanıncaya kadar yoğurun.
  • Ceviz ve damla çikolataları ekleyip, çok az daha yoğurun.
  • Hamuru buzdolabında yarım saat kadar bekletin.
  • Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparıp yuvarlayın ve üzerine hafifçe bastırın.
  • Yağlı kağıt serilmiş ya da hafifçe yağlanmış tepsiye bir parmak boşluk bırakacak şekilde dizin.
  • Üzerlerine çatalla bastırarak şekil verin.
  • Önceden ısıtılmış kısa sürede pişirin.
  • Kurabiyeler fırından çıktığında yumuşak görüntüsü sizi yanıltmasın,bekledikçe sertleşiyor.
  • Sadesini yaparken de aynı işlemleri yapıp, piştikten sonra üzerine pudra şekeri serpin.
  • Afiyet olsun.

14 Aralık 2012 Cuma

Bayatlamayan Poğaça

Bugünlerde insanları ve medyayı inanamayarak izliyorum. 21 Aralık çılgınlığına kendilerini o kadar kaptırmışlar ki, akıl onları terk etmiş görünüyor. Maya takvimi de maya takvimi. Herkes uzman, herkes bir diğerini mutsuz etmek üzere çaba içerisinde.Bunun nedenini inanılmaz merak içindeyim. Bir insan neden kendini mutsuz etmek ister acaba? Kıyamet gelecekse engel olabilecek mi var?Allah'tan başka geleceği kim bilebilir?

Şirince ve bir kaç şehrin daha kurtulacağına inanıp, orada yer bulmak için çırpınan insanlara ne demem gerektiğini bilemiyorum...Aileleri ya da dünyanın pek çok yeri kıyamete uğramışken orada yaşayacakların bu acıya nasıl dayanacaklarını düşündüklerini  de aklım almıyor.

Bana göre 21 Aralık aydınlık çağın başlangıcı. Dikkat ederseniz artık kendimizle, ruhumuzla ilgilenenler (Kuantum,  NLP gibi ) daha da arttı. Bazı şeylerin daha da farkındayız. Farkındalıklarımız arttı.

En güzeli kalbimizi sadece sevgiye açıp, kendimizi akışa bırakalım ve gelecek olayları sevgiyle kabul edelim diyorum.

Tarifini pınarın mutfak sırları ndan aldığım bayatlamayan poğaça tarifiyle sizleri baş başa bırakıyorum. Arkadaşıma bu güzel poğaçayı bizlerle paylaştığı için teşekkür ediyorum. Gerçekten çok bereketli ve lezzetli bir tarif.


Malzemeler
  • 3 su bardağı süt (Ilık)
  • 1 su bardağı sıvı yağ
  • 3 yemek kaşığı şeker
  • 2 yumurta (bir yumurtanın sarısını ayırın)
  • 1,5 tatlı kaşığı tuz
  • 1,5 yemek kaşığı kuru maya
  • 8 su bardağı un
İçine
  • Beyaz peynir
  • Maydanoz(Ben koydum ama konulmasa da olur)
Üzerine
  • Yumurta sarısı(Bir tane yetmeyebilir)
  • 1yemek kaşığı zeytinyağı
  • Çörek otu ya da susam
Yapılışı
  • Yoğurma kabına ısıtılmış ılık sütü, mayayı, şekeri, yağı, tuzu ve yumurtaları ekleyin.Harmanlayın.
  • Elenmiş unu yavaş yavaş ekleyerek yumuşak bir hamur yapın.
  • Ceviz büyüklüğünde parçalar koparın ve ezilmiş peyniri ortasına koyun, kapatın.Tamamen bastırmayın.(D şeklinde olsun.hafifçe kenarlarından kapatın.)
  • Yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizin, yumurta sarısı sürmeden mayalanması için bekletin.
  • İyice kabardıktan sonra, yumurta sarısına, sıvıyağ ekleyip karıştırın ve fırça yardımıyla poğaçaların üzerine sürün.
  • Üzerine çörek otu ya da susam serpin.
  • Önceden ısıtılmış fırında pişirin.
  • 2 ya da 3 tepsi çıkıyor.(Büyüklüğüne göre) Hepsini tüketemezseniz buzdolabı poşetine koyup buzluğa kaldırın. Misafir gelmeden bir kaç saat önce çıkartın ve ffırında ısıtın, yeni yapılmış kadar güzel oluyor.
  • Afiyet olsun.

11 Aralık 2012 Salı

Çıtır Hanım Kurabiyeleri

"Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı. Babam akşamları eve yorgun dönerdi.
Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın  babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli bir şey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı. Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım.
Önce resim yaparak başladım işe. Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum. Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum.
Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün. Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım?
Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim. Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi. Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim. Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya. Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım.
Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye.

Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Duyduklarına inanamıyorlardı .. Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi."


Çalışan ya da çalışmayan anneler olarak bazen yaşamın koşuşturmasında yapabileceğimiz şeyler olduğunu görünce yayınlamak istedim.
Tarifini Emine BEDER'den aldığım çıtır hanım kurabiyelerini sizlerle paylaşmak istedim.

Malzemeler
  • 1 adet yumurta
  • 125 gr margarin ya da tereyağı
  • ajda bardağı yoğurt
  • 1 ajda bardağı zeytinyağı
  • adet kabartma tozu
  • 5 su bardağı un
  • Bir tutam sevgi
İçine
  • Patates(haşlanmış)
  • Kaşar peyniri(rendelenmiş)
 Üzerine
  • Çekilmiş bayat ekmek ya da galeta unu
Yapılışı
  • Yumuşak margarini, yoğurdu, zeytinyağını ve yumurtayı yoğurma kabına alın ve  iyice yoğurun.
  • Elenmiş un ve kabartma tozunu da ekleyerek, yoğurun.
  • Merdane yardımıyla hamuru açın. Bardakla yuvarlaklar kesin.
  • Haşlanmış patatesi ezin,rendelenmiş kaşar peyniriyle karıştırın.
  • Hamurdan bir tane alın ve arasına kaşarlı karışımdan koyun. Üzerine ikinci hamuru koyun ve birbirlerine yapıştırın.
  • Çekilmiş ekmeğe ya da galeta ununa batırın(Yumurta akı sürmeden).
  • Fırın tepsisine yağlı kağıt serin. Hamurları dizin.
  • Önceden ısıtılmış fırında pişirin.
  • Afiyet olsun.

6 Aralık 2012 Perşembe

Yoğurtlu Tel Şehriye Çorbası


Sabah uyanıp ta her tarafın karla kaplı olduğunu görmek ne güzel bir sürpriz oldu. Karı seviyorum çocukluğumdan beri. Bana masumiyeti hatırlatıyor. Sanki her şeye yeniden başlanabilirmiş gibi geliyor. Temiz sayfa açmak anlamında. Bulunduğu her yeri temizlerken kalbimi, ruhumu da temizliyor sanki. Çocukken kar topu oynamanın, kızak kaymanın güzelliğini hiç unutmadım. Şimdi de oynayan çocukları seyretmek aynı mutluluğu veriyor. Kar geldi, hoş geldi diyorum.

 Bu havalarda sıcacık bir çorbaya kim hayır diyebilir. Kolayca yapılan yoğurtlu tel şehriye çorbası tarifimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Malzemeler
  • 1 adet yumurta
  • 3 yemek kaşığı un
  • 3 yemek kaşığı yoğurt
  • 2 avuç tel şehriye
  • Su
  • Bir tutam sevgi
Üzerine
  • Sıvıyağ
  • Tereyağı
  • Nane
Yapılışı
  • Yumurta, un ve yoğurdu tencereye alın ve çırpıcıyla iyice çırpın.
  • Hiç pütürü kalmayınca suyunu ve tel şehriyesini ekleyin. Sürekli karıştırarak kaynayana kadar pişirin.
  • Karıştırmayı bırakın ve tel şehriyeler yumuşayana kadar pişirin.(Ara sıra karıştırın.)
  • Yağları eritin, naneyi ekleyin ve kızdırın.
  • Pişmiş çorbaya ekleyin ve birkaç dakika daha pişirdikten sonra kapatın.
  • Afiyet olsun.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Labneli Poğaça

Amerikalı bir zengin, iş seyahati sırasında Meksika'nın küçük bir kıyı kasabasına uğramış... Limanda gezerken, bakmış ağzına kadar balık dolu bir tekne ve içinde keyifli bir balıkçı... "Merhaba balıkçı" diye seslenmiş, "... Bu balıkları kaç zamanda tuttun?" "Bir iki saatimi aldı" demiş balıkçı... İştahlanmış bizim işadamı; "E, niye biraz daha kalıp daha fazla tutmadın?" diye sormuş. "Bu kadarı bize yetiyor da ondan" diye omuz silkmiş balıkçı. Şaşmış balıkçının bu kanaatkarlığına işadamı; "Kalan zamanını nasıl geçiriyorsun peki" diye üstelemiş. Balıkçı, özetlemiş bir gününü: "Sabahları açılır, biraz balık tutarım. Sonra çocuklarımla oynarım. Öğleyin karımla biraz siesta yaparım. Akşamları amigolarla beraber gitar çalıp şarap içer, geç vakte kadar eğleniriz. Oldukça meşgul sayılırım senyör".
Gerinmiş Amerikalı: "Bak" demiş "... ben sana yardımcı olabilirim.. Bu işe daha çok zaman ayırmalısın. Daha büyük bir tekne bulup daha çok balık tutmalısın. Oradan elde edeceğin gelirle daha büyük tekneler alırsın. Kısa sürede tuttuğun balıkları doğrudan işletme tesislerine satarsın. Hatta zamanla kendi balık fabrikanı bile kurabilirsin. Kısa zamanda balıkçılık sektöründe bir numara olursun". Balıkçı merakla "Bunları yapmak kaç sene alır sinyor" demiş:"15-20 yılda halledersin" demiş Amerikalı, "Ama sonrası daha parlak: Zamanı gelince şirketini halka açarsın, hisselerini iyi paraya satarsın, kısa zamanda zengin olup milyonlar kazanırsın." "Milyonlar ha..." diye tekrarlamış balıkçı... "Eeee... sonra?" "Sonra emekli olursun. Küçük bir balıkçı kasabasına yerleşirsin. İstersen zevk için balık tutarsın. Çocuklarınla oynar, karınla keyfince siesta yaparsın. Akşamları da arkadaşlarınla şarap içip gece yarısına kadar gitar çalarsın. Nasıl...? Mükemmel değil mi? "Balıkçı cevap vermiş,"Ben zaten şu anda o işi yapıyorum,bu kadar telaşa ne gerek var..."
Bir an olsun durup düşünseniz; "Bütün bu telaş ne için...?" Arada denize açılıp, çocuklarınızla oynaşmayacak, dostlarınızla gitar çalıp şarap içemeyecek olduktan sonra onca koşturmanın ne anlamı var? Hırsla örülü onca yılın vaat ettiği final, halen yanı başımızda duran mutluluksa,
bu yarışa ne gerek var?

Dilerim bizde yanımızdaki mutlulukları hırslarımız ve gereksiz koşuşturmalarla kaçırmayız.
Tarifini ; çok severek izlediğim ve bir çok tarifini denediğim blog arkadaşım
 Nurlumutfaktan aldığım labneli poğaçayı sizlerle paylaşmak istiyorum.Arkadaşıma çok teşekkür ederim.

Malzemeler
  • 2 adet yumurta(Birinin sarısını ayır)
  • 200 gr. labne peynir
  • 125 gr.margarin
  • 1 çay bardağı sıvıyağ
  • 1 su bardağı süt
  • 4 kesme şeker (1 yemek kaşığı koydum)
  • 1,5 çay kaşığı tuz
  • 6 su bardağı un
  • Bir tutam sevgi
İçi
  • Peynir
  • Maydanoz
Üzerine
  • Çekirdek içi ya da
  • Susam

Yapılışı
  • Margarini, labne peynirini, sıvıyağı, sütü, şekeri ve yumurtaları(birinin sarısını ayırarak) katarak birbirleriyle iyice harmanlayın.
  • Elenmiş un ve kabartma tozunu da ekleyerek yoğurun.
  • Yumuşak bir hamur olsun. En az 1 saat kadar buzdolabında dinlendirin.
  • Ezilmiş peynir ve ince doğranmış maydanozu harmanlayarak içini hazırlayın.
  • Hamurdan ceviz büyüklüğünde parçalar koparın ve ortasını açarak peynirli karışımdan koyun (D) şeklinde kapatın.
  • Ayırdığınız yumurta sarısını üzerine sürün ,(Çekirdek içi olmadığı için ben susuam koydum)susam serpin ve yağlı kağıt serilmiş fırın tepsisine dizin.
  • Önceden ısıtılmış fırında pişirin.
  • Afiyet olsun.